12 Kasım 2010 Cuma

kütahya'nın pınarları

ne zamandır bir şey koyamadım. gün içindeki yoğunluk, üstüne yorgunluk ve dahi geçici olarak kaldığım misafirhanenin dandik interneti falan fistan işte. bahane çok istedikten sonra. misafirhanede akşamları hane sakinlerinin (hane sakinleri bir ben bir de genel müdür oluyor) istekleri olur belki diye duran gençten bir çocuk var. ali. kırşehirli. feci bozlak söylüyor.  çay alayım diye ayağımda şıppıdı terliğin alengirlisiyle restorana doğru yürürken, baktım kendi kendine mırıldanıyor. durdum. bitirince, "sesli söylesene sen bakiyim şunu" dedim. biraz kızardı bozardı, ama söyledi. tavrı da harika, hançeresi de. ulan ne cevherler var memlekette, bilen gören yok.

iki hafta oldu geleli. misafirhane ve fabrikalar dışında bir halt görebilmiş değilim henüz. bir allah'ın kulu da çıkıp, "yahu dandik işler müdürü kardeşim, gel seni bir gezdirelim şehirde, yedirelim içirelim" demedi. öğlen ne çıkıyorsa akşam da onu yiyorum kaç gündür. başka çeşit yemek olmuyor aynı gün. son iki gündür tavuk yiyoruz ma'fabrika. tavut but, tavuk göğüs. yani toplamda son dört öğündür tavuk yedim. yarın da kahvaltıda tavuk çorbası çıkarsa, "kanatlılara özgürlük" diye bağırıp aşçının ensesinden tüy kopartmayı düşünüyorum. biz de allah'ın kuluyuz kardeşim! insan acır yav!

bozlak dedim ama bozlak şe'yedemeyeceğim. bozkırın ortasından bir kütahya türküsü koyayım. icracı, hisarlı ahmet'in oğlu mustafa hisarlı.




Hiç yorum yok: